4 Ekim 2016 Salı

Isana Kuru Sampuan

Herkese yeniden merhabalar...

Isana markasıyla ilgili olumlu bir görüşe sahibim ve kuru şampuanına da bir şans verip denemek istedim. Ürünü ilk aldığımda instagrama koydum ve kullananlardan yorumlarını istedim yorumlar genellikle olumsuz yöndeydi bu beni biraz üzse de kullanmaya başladım.



İlk denememde fazla yağlı olmayan saçlarıma uyguladım ve ertesi gün yağlandırmadığını fark ettim. Kuru şampuanlarla ilgili yargı o gün saçınızı iyi tutarken ertesi gün mahvettiği yönünde ama ben de öyle bir sorun oluşmadı. Tabi mümkünse hemen kullandığınız günün akşamına yıkamak gerek...

Yağlı saçlarıma denediğimde Batiste kadar hacimli bir sonuç alamasam da faydasını gördüm. 




Kokusu nasıl?

Kokusunun rahatsız edici olduğunu söyleyenler olsa da ben baya beğendim açıkcası. Deodorant gibi kokuyor. 

Diğer markalarla karşılaştırırsak Batiste bu konuda en iyisi evet ama ondan sonra Isana'nınki geliyor benim gözümde. Elidor ve Tony and Guy'ınkini de kullansam da özellikle ;Elidorunkini hiç sevmedim. Tony and Guydan iyi sonuç beklemiş olsam da bu ürünüyle sınıfta kaldı.

Çeşitleri?
Gördüğüm kadarıyla ürünün iki çeşiti var: benim aldığım ve kahverengi saçlar için olan versiyonu. Benim saçıma çok koyu mu gelir diye emin olamadığım için almadım onu açıkcası. Fakat aldığımın rengi beyaz olmasına rağmen hiç saç diplerini beyaz beyaz yapmadım belli olmuyor bile.

Nasıl uyguluyorum?

Ben saçlarımı genellikle ortadan ayıran birisiyim. Sağdan ve soldan ayırarak sıkıyorum ve ellerimle hacim veriyorum.

İşe yarıyor mu?

Ben genel olarak ürünü sevdim. Ve fiyatına göre performansını çok iyi buldum. 5-6 saatliğine kurtarıcı olacak bir ürün.

Tekrar alır mıyım?

Alırım açıkcası bir çok markadan daha başarılı bir ürün.

Fiyatı nedir?

Fiyatı (sanıyorum ki) indirimsiz 8-9 tl'ydi.

İsana markası sadece Rossmannlarda satılıyor bilginize. Malesef mağaza çoğu şehirde yok :(

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...







9 Eylül 2016 Cuma

City Color Nude Far Paleti Yorumlarim

Herkese merhabalar...

İlk olarak Gökçe Yıldırım'dan duyduğum ve ardından da yeni Türkiye'ye gelen City Color markasının çook uygun fiyatlı far paletinden bahsedicem bugün.



Markanın benim gördüğüm kadarıyla iki çeşit paletı var: Smokey ve Nude. Ben Nude olanını tercih ettim fakat Smokey olanın da öyle aşırı koyu renkleri yoktu. Marka sadece Gratislerde satılıyor ve kısa bi süre önce gelmiş sanırım.


Çıt çıtlı bir ambalajı var diğer ürünlerden biraz farklı olarak. Çok kaliteli bir ambalaj değil tabi bu. Dikkatli olmak gerek.

İçinde yine klasik pek işe yaramayan fırçalardan çıkıyor. Paletlerimden çıkan bu fırçalar hiç kullanılmamış bir şekilde kayboluyor genelde.




12 tane renkten oluşuyor daha büyük kısımda olanlar ışıltılı (ama en alttaki daha mat) daha küçük kısımda olanlar ise mat.

Sorulara göre değerlendirecek olursak:

Pigmentasyonları nasıl?

Renkler tam sevdiğim renkler olarak görünse de tam olarak görüneni almak zor..
Mat olanların ışıltılılardan daha düşük pigmentasyona sahip olduğunu söyleyebilirim. 
Açık renk olan farların rengi pek belli olmuyor ama çok da kötü pigmentleri olduğunu söyleyemicem. Açıkcası ben günlük kullanım için uygun buldum ve kullanıcam gibi de görünüyor.
Swatchlarını hemen aşşağı koyuyorum. (parmağıma bir kat alarak sadece bu swatchları elde ettim o da bilginize...)

(en alttaki iki renge bayıldım ben, onları swatchları da en üstte)

Tozutuyorlar mı?

Evet, özellikle mat olanlar daha fazla tozutuyor fakat beni aşırı rahatsız etmedi. Az az aldığımda tozutma oranı da baya düştü. Çok sevdiğim ve iyi markalarda bile tozutma çok fazla olabiliyor iken bu sorunu göz ardı edebilirim.

Kalıcı mı?

Fazla kalıcı olacaklarını sanmıyorum. 2-3 saat kalır. Far bazıyla desteklenmeli.


(sol tarafta parmağıma bir kat alıp uygulamış iken sağ tarafa biraz Essence I love stage far bazını sürdüm onun üstüne uyguladım.)

Bu arada ışıltılı farlar fırçaya az geliyor. Parmakla ya da ıslak bir fırçayla uygulamak daha mantıklı gibi görünüyor. 
Fiyat konusu?

İndirimsiz fiyatı sanıyorum ki 12-13 tl iken şu an indirimde 7.90a satılıyor ve sadece Gratislerde var.

Tekrar alır mıyım?

Tekrar alacağımı sanmam yeni ürünler keşfetmek istiyorum ama bu fiyata en uygun markalarda bile far bulmak zor. Ürünü bitene kadar kullanacağımı düşünüyorum.

Fiyat-performans olarak değerlendirirsek ürün aşırı iyi ama normal bir değerlendirmeye tabi tutarsak ehh..

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...


7 Eylül 2016 Çarşamba

Indirimden neler aldim?

Herkese merhabalar... 

Gratis, Watsons ve Rossmann indirimleri dun basladi bilindigi uzere. Ben de bugun gittim bi kac sey aldim fakat cogu magaza dun yagmalanmis pek bi sey kalmamisti bu zamandan sonra az gidilen magazalarina ugramak en iyisi....

Oncelikle ben neler aldim onlari gostereyim. Yazım biraz kısa ve yorumsuz olacak hemen paylaşabilmem adına.


alışverişin beni en çok heyecanlandıran parçası nedense bu oldu. Bu far paletini gokceslife da görmüştüm ve merak ediyordum. 

Baktığım hiç bir Gratiste göremiyordum ki bugün birine baktığımda bir tane kalmıştı hemen kaptım.


Markanın ismi City Color. 

2 veya 3 çeşiti var. Ben smokey ve nude olanı gördüm.


ürünü kullandıkça yorumlarımı yazıcam tabiki. Şöyle bir kaç rengini swatchladım ve pigmentasyonu beni baya şaşırttı. 

fiyatı indirimde 7.90dı.


Fazlasıyla meşhurlaşan Garnier çift fazlı miceller suyla ile sonunda ben de tanıştım elidekilerin azalmasıyla. 

Seveceğime eminim çünkü hem göz için olanı hem de pembe kapaklı olanı çok severek kullanıyorum.

Fiyatı 10 tl



Yine fazlasıyla meşhur olan Maybelline Lash Sensational maskara..

Yine gezdiğim Watsons, Gratis ve Rossmannlarda bulamadığım ve sonunda bir Gratiste bulduğum ürün..

Hakkında fazlasıyla konuşuldu fakat ben de denedikçe yorumlarımı aktaracağım.

Fiyatı Gratis'te !5.90dı.


Rexona 8-9 tl
Fa ise 5 tlydi.


Isana şampuanları çok sevdiğimden bahsetmiştim. Bir önceki yazımda Farbglanz Blond Shampoo (şaça ılıştı vaat eden bir şampuan) ile ilgili yorumlarımı aktarmıştım. Şimdi de hacim verici kırık önleyici olan Power Volumen olanı aldım. yazı için tık tık

Fiyatı 9 tl


Rival de Loop Hydro serisinin göz pedlerini ve göz çevresi kremini severek kullanıyor iken gece kremine bir şans vermek istedim. Fiyatı 10tl indirimde.



Diş ürünlerinde de fazlasıyla indirim vardı. Ben de uzun zamandır severek kullandığım Signal White Now umu yedekledim. Fiyatı indirimde 6.50

Bobbi Brown'un correctorına muadil gösterilen Bye bye! dark circles kapatıcısı da bulunması zor ürünlerden.


özellikle somon rengini fazlasıyla merak ediyorum bakalım mor gözlerimi ne kadar kapatmaya yardımcı olacak.

Fiyatı 12 tl 


Eklips fırçaları daha önce almış olsam da eklemek istedim. Özellikle metalik olanını bulursanız mutlaka kapın.


Benim indirim alışverişim bu şekilde.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşçakalın...



5 Eylül 2016 Pazartesi

Isana Farbglanz Blond Shampoo | Isana Parlaklik Veren Sampuan

Herkese uzuun bir aradan sonra yeniden merhabalar...

Buraya hep bir bahaneyle başlamaktan yorulmuş olsam da bunu yapmak zorundayım :( bu yaz paramı ürünlerden çok gezmeye yatırdım diyebilirim. Bu sebeple yeni ürünlerle tanışma fırsatım pek olmadı eski ürünlerim hakkında da yazmak pek istemedim açıkcası. Kullandığım ürünler genellikle uygun fiyatlı olduğundan ve çoğu kişi haklarında konuştuğundan bir de ben yazmak istemedim. Hakkında daha az konuşulmuş, merak edilen ürünler hakkında yazmaya çalışıyorum genelde blogumda. Bu kısmı fazla uzatmadan (uzattı) ürünü anlatmaya geçiyim. 

Bu şampuanı yaklaşık bir aydır deniyorum %75ini bitirdim diyebilirim bu yüzden yorum yapabilmeye hazırım.

Rossmanndaki Isana şampuanları görünce çıldırdım resmen. Çok çeşit var ve ürünlerin ambalajları insanı kendine çekiyor. 


Her saç tipine uygun çeşit vardı. Ben de saça parlaklık veren hafif rengini açmayı vaat eden Farbglanz Blond şampuanı aldım. 





Aslında şampuan doğal veya boyalı sarı saçlar için olsa da ben çok merak ettim. Sonuç ya çok kötü olacaktı ya da çok iyi. Neyse ki korktuğum gibi bir sonuç almadım.

Tabiki şampuanın üstündeki almanca yazılardan asla bir şey anlamayarak arkasındaki çevirilerden yola çıktım. Bazen çevirilerden hata olabiliyor yalnız onu da belirtmem gerek :(

İçerisinde UV filtre ve renk pigmentleri barındırıyormuş. Düzenli kullanım sayesinde saçlara yeni bir ışıltı ve parlaklık kazandırdığını söylüyor. Benim saçlarımın parlaklık sıkıntısı olmadığın için malesef bununla ilgili yorum yapamıcam ama öyle vaaov bir parlaklık vereceğini de sanmam. 
E vitamini, ay çekirdeği,papatya özleri, pantenol saçlaerın daha kolay taranmasını sağladığını söylüyor. Papatya özleri sayesinde benim saçımda bir renk açılması oldu açıkcası ama çook az ve doğal bir açılma oldu bu ve beni çok mutlu etti. Sheer Blonde kullananların saçları baya açılsa da zamanla diplerinden gelen saçlar doğal açılmışlığından ziyade daha açıcıyla açılmış bir görüntü veriyor ki ben ondan hiç hoşlanmıyorum. 
Bu güneşten yavaş yavaş açılmış bir görüntü verdi dediğim gibi çok da doğal oldu. Ayrıca saç rengi açıcı ürünler saçları genel olarak yıpratırken ben bunda öyle bir sorun yaşamadım aksine yumuşattı.

Fakat saçlarımda dökülme biraz arttı bu üründen midir başka bir şampuanımdan mıdır bilinmez ama bu durum beni korkuttu bu yüzden diplere fazla getirmeden kullanıyorum.

Ben nasıl kullanıyorum?

Diplere fazla getirmeden sürüyorum ve bir süre saçımda bekletiyorum. Zaten ürünün arkasında da bir süre etki etmesini bekletin ve ardından durulayın diyor. Ben de buna inanarak biraz bekletiyorum renk açma özelliği artar umuduyla.

Her yıkama 1 veya 2 kere uyguluyorum. Sadece bununla yıkamıyorum başka şampuanlarda kullanıyorum.

Kokusu bence çok güzel ve hafif.




Isana markası sadece Rossmannlarda satılıyor. 

Fiyatından tam emin olamamakla birlikle en fazla 12 tl olması gerek ben indirimden 9 tlye aldığımı hatırlıyorum.

Ürünü tekrar alırım ben çok sevdim. Fakat sadece yaz aylarında almayı düşünüyorum sürekli rengi açılır falan pek iyi bi durum olmaz. 

Son olarak sunu da belirtiyim sacinizin renginin daha cok acilmasini isterseniz bunu vaat eden bir sampuan daha vardi ona da bakabilirsiniz 

sanırım söyleyeceklerim bu kadar. merak ettiklerinizi yorum olarak yazabilirsiniz veya instagramdan (selinblog) sorabilirsiniz.

Çok öptüm, hoşçakalın.

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Rival De Loop Goz Kremi ve Goz Pedi

Herkese merhabalar...

Göz çevresi sorunlu biri olarak bayadır uygun fiyatlı, güzel göz çevresi ürünleri arayışındayım. Çoğu kişi göz çevresinin sorunlu olduğunu söylese de benimki herkesten daha sorunlu olabilir yaşıma göre fazla mor ve kurular. Önlem almazsam giderek kuruyarak koyulaşacaklar diye düşünüyorum. Uyku düzeniniz ve beslenmenin de etkisi var fakat genetik faktör daha ön planda.

Rossmannlarda satılan Rival de Loop markasının göz pedlerinden bir kaç ay önce favoriler yazımda da bahsetmiştim fakat göz çevresi ürünlerinin üstünde durmuşken onu da eklemek istedim. Rossmann en sevdiğim mağazalardan sanırım çünkü aradığım her ürünü hemen bulabiliyorum rafları asla boş kalmıyor. mesela Gratis'te istediğim hiç bir Essence ürününü bulamazken Rossmannlardan hemen ulaşabiliyorum. Fakat mağazaları her şehirde yok tabi bu da eksi yanı.

Rival de Loop Hydro serisinin göz çevresi kremini 1 aydır sabah ve akşamları deniyorum ve artık yorumlamaya hazırım.


Öncelikle kremden başlayayım.

Rossmann mağazalarının kendine özgü markalarını seviyorum ve nedense güveniyorum. İçerikleri bana temiz geliyor. İndirim döneminde bu göz çevresi kremi ilgimi çekti, göz pedlerini çok severek kullandığım serinin kremini denesem bi şey kaybetmem dedim.


1 aydır sabah ve akşam neredeyse düzenli olarak kullanıyorum.

Nem vermesi beklediğimden çok daha başarılı çıktığını söylebilirim. 24 saat nemli tuttuğunu söylüyor fakat benim göz çevremi 10 saat civarı nemli tutabiliyor ancak.

Yorgunluk ve morluklara nasıl geldiğine gelirsek: geçirdiğini söyleyemem %10 oranınında etkili olabilir ama fazla beklentiye girmemek gerek. Zaten ürünün de gözaltı morluklarını geçirmek gibi bir vaati yok.

İlk sürdüğünüzde hafif bir yanma hissi mi desem değişik bir his oluşuyor. Ama hemen geçiyor. Herhangi bir iritasyona neden olmadı ben de.

Ürünün mucizesine gelecek olursak: kremi kullandığımdan beri kirpiklerimin güçlendiğini ve uzadığını söylebilirim. İlk neyden kaynaklandığını anlayamadım herhangi bir makyaj malzemesinden mi yoksa garnier göz makyaj temizleyicisinden dolayı mı diye düşündüm fakat şu sıcak yaz günlerinde 1 aydır doğru düzgün makyaj yapmadığımı fark ettim. Sonra anladım ki krem benim kirpiklerime baya iyi geldi ve tüylenme falan yapmadı. (kullanan ve böyle bir etki gören varsa yorum yazarsa çok sevinirim.)




Ürünün içeriği ve kullanım talimatları bu şekilde.

Ben lens kullanan birisiyim, lensli veya lenssizken sürdüğümde hiç bir sorun yaşamadım ama bu demek olmuyor ki gözümüze gelince bir şey olmasın. dikkatli sürmekte fayda var.

Fiyatına gelecek olursak indirimsiz 15tl olması gerek, ben indirimden 10 tl'ye aldım.


Rival de Loop Göz pedlerine geçelim şimdi de. Ben bu pedleri ilk fashiolala'nın tavsiyesi üzerine almıştım ve iyi ki aldım demiştim. 

Uykusuz olduğum zamanlar ya da sabah erken kalktığımda gözaltlarım gereğinden fazla mor oluyor. O zamanlar bu ürünü kullandım. 

Pedleri ilk yapıştırdığınızda aynı kremdeki gibi hafif bir yanma hissi oluşuyor ama bu his fazla uzun sürmüyor. 10-15 dakika beklettikten sonra çıkartıyorum. ilk açtığımda yapış yapış olan pedden eser kalmıyor baya kuru oluyor. Göz çevrem nasıl kuruysa demek ki. 

Bu ürünün de morlukları yok etmek gibi bir vaati yok o bekletiyle almak yanlış olur. Fakat göz çevremi aydınlattığını söylebilirim. Ben de pek şişlik olmasa da çizgilenmeleri kullandığım gün azalttı.

Kutunun içinden 6 tane paket, her paketin içinde de 2 tane olmak üzere ped çıkıyor. Bana tabi az gibi geldi biraz. Ama fiyatına göre yeterli olduğunu düşünüyorum.



Ürünün içeriği ve kullanım talimatları bu şekilde. 

düzenli kullanıldığında göz çevresinde değişiklikler meydana getireceğini söylüyor fakat ben pedleri acil durumlarda kullandım o şekilde de gayet memnun kaldım.

Fiyatını tam hatırlamasam da 10-15 tl arası olmalı.

Bu ürünlerin bir de Q10 içerikli yaşlanma karşıtı serisi var onu da belirtmeliyim. Benim kullandığım hydro serisi daha genç yaşlara göre.


Sonuç olarak ben iki üründen de çook memnun kaldım. Gözüm kapalı önerebilirim. Güzel bir nem için krem, acil durumlar, şişlikler için ped çok ideal. 

Alırsanız ve kirpiklerde etkiyi görürseniz mutlaka yazın bana.

Hoşçakalın...


14 Temmuz 2016 Perşembe

Himalaya Urunleri | Yuz Yikama Jeli, Neem Scrub, Temizleme Kopugu

Herkese merhabalar...

Himalaya ürünlerini Gratis'e ilk geldiğinden beri aşırı merak ediyordum. Yaklaşık bir kaç ay önce Gratis bu ürünlerini gönderdi ve ben de deneme şansını yakaladım.

Ürünler ilk başta açıkcası uygun fiyatlarıyla ilgili çekmişti. Zamanla instagramda bloggerların olumlu yorumlarını okudukça ben de kullanmaya başladım..

Ürünleri bir süre deneyip yorumlayacağımı söylemiştim. Artık yeterince denediğimi düşünüp yazmaya karar verdim


Ürünlerden en beğendiğim Arındırıcı Neem Yüz Yıkama Jeli oldu. Konjac süngerimle mükemmel bir ikili oluşturdular. Normal ve yağlı ciltlere göre oldukları için açıkcası denerken biraz çekindim, cildim kuru ve karma olduğu için. Fakat öyle aşırı bir kuruluk yapmadı hatta yaz aylarında T bölgemde oluşan yağlılık için iyi bile geldi. 

Ürünün içeriği gayet temiz. Paraben, SLS/SLES, Fitalat içermediğini söylüyor. (Fitalat hakkında hiç bir bilgim yok bilen varsa yazarsa sevinirim.)  

Hiç rahatsız edici bir kokusu yok hatta ben beğendim baya. Temiz, ferah bir kokusu var.

Cildimde hiç bir yan etkisi olmadı. Sivilce, alerji vs..

Yağlı veya normal ciltliyseniz mutlaka şans vermeniz gereken bir ürün. Eğer benim gibi bir cilde sahipseniz güzel bir alternatif olabilir. 




Peelinglerle genel olarak anlaşamayan hassas bir cildim var. Bunda da aynı sorunla karşılaştım. Tanecikleri bana fazla büyük geldi ve cildimi kuruttu biraz. ilk kullanmada bu etkileri yaşadım. Sonraasında da bir daha denemeye korktum açıkcası. 

Ben de Neem Scrub'ı vücut peelingi olarak kullanıyorum ve aşırı memnun kaldım böylece. Tanecikleri yüzde biraz büyük kaçsa da vücut için harika. Özellikle bacaklarımda çok severek kullanıyorum.


İçlerinde en az kullandığım ürün bu Yüz Yıkama Köpüğü oldu. Makyajımı bir suyla temizledikten sonra Yüz Yıkama Jeli ve Konjac Sünger eşliğinde yıkıyorum genellikle. Fakat ona üşendiğimde makyajımı bu yüz yıkama jeliyle yıkıyorum.

Diğer ürünlerde olduğu gibi bu ürünün kokusu da aynı ve temizlik kokuyor resmen.

Yüz yıkama köpüklerinden ilkleri Nivea çıkartmıştı sanırım. Onu kullanıp hiç beğenmemiştim. Resmen cildimi kuruttu. Bi kaç arkadaşımda yüzünde tüylenme yaptığından şikayetçiydi ben öyle bir sorunla karşılaşmadım açıkcası çok da kullanmamıştım zaten. Neyse Niveayla ilgili eleştirilerimden sonra Himalaya'ya gelirsek... 

Genel olarak ürünü beğendim. Elimdekiler bittiğinde bir seçenek olarak kullanabilirim fakat yeniden alacağımı pek sanmam çok da gerekliymiş gibi gelmedi bana. Yüz yıkama jeli daha bir tercihim. Ancak yüz yıkama jelinden daha hafif bir yapısı var tabi. 

Bu üründe yağlı ve normal ciltlere göre olmasına rağmen ben de bir kuruluk yapmadı.Ancak ben yüzümü yıkadıktan sonra hemen bir nemlendirici kullanırım. Kuruluk görmememi buna da borçlu olabilirim tabi.




Himalaya ürünleriyle ilgili görüşlerimi özetlemek gerekirse:

Yüz Yıkama Jeli: Gayet severek kullanıyorum. Tekrar alırım.

Neem Scrub: Peeling taneleri fazla bütyük olduğu için vücudumda kullanıyorum ve vücutta oldukça başarılı. Tekrar alabilirim.

Yüz Temizleme Jeli: Arada kullandığım bir ürün. Performansı kötü değil fakat yüz yıkama jellerinden de pek bir farkı yok. Tekrar alacağımı sanmam. 

Benim görüşlerim bu şekildeydi. 

Tekrar görüşmek üzere. Hoşçakalın...

7 Temmuz 2016 Perşembe

Tatilde Canı Sıkılanlara Öneriler 1 | Filmler

Herkese merhabalar... 

Bugün biraz farklı bir konuyla karşınızdayım. Tatilin deniz kum güneş gibi güzel yanları olsa da bazen evde hiç bir şey yapmadan durduğumuz sıkıcı zamanları da var malesef. Ben de bu sıkıntılarımı filmlere, dizilere sararak geçiriyorum. 

Filmleri genellikle oyuncuları sayesinde izliyorum. Bir filmi izleyip oyuncularını beğendiğimde, o oyuncuların oynadığı diğer filmlere bakıyorum hemen ve aralarından seçiyorum. Bu yöntem sayesinde şimdilik güzel filmleri keşfettim. 

Hemen filmleri listelemeye geçiyim. Ağırlıklı olarak aşk filmi içeriyor. 

Öncelikle romantikli bir müzik ekleyelim buraya:



Now is Good (Aşk Şimdi) 


Filmi Ellie Goulding - I Know You Care şarkısı sayesinde buldum. 

Lösemi hastası olan Tessa'nın artık tedaviyi reddetmesi sonucu ölmeden önce yapması gerekenleri içeren bir liste hazırlar. Aniden Adam isimli bir çocukla tanışır ve bu şekilde aşk hikayeleri başlar. 

Klasik ama aşk filmi sevenler için izlenesi bir film. Ben izlerken sıkılmadım hiç. 






İlk Aşkım 


Klasik ama çok beğendiğim bir aşk filmi, yüzümde bir tebessümle izledim hep. 

"Lise son sınıfa geçen ve üniversiteye hazırlanan 18 yaşındaki Sarah'nın dikkatini Zachary isimli asi bir genç çeker. Zachary 20 yaşında ama hala liseyi bitirmeye çalışan, yakışıklı ama bir o kadar da kural dışı bir gençtir. Başta birbirlerinden pek hoşlanmasalar da aralarında sıradışı bir çekim oluşacak ve birbirlerine tutkuyla aşık olacaklardır. Fakat Sarah'nın üniversite hayalleri ve Zachary'nin inatçı tutumu yüzünden okulla yaşadığı sorunlar birlikteliklerini zedelerken, ayrıca çok farklı ailelerden geliyor olmaları da ilişkilerinde engele yol açar. Ama iki genç yürek hayatlarında derin izler bırakacak tutkulu bir aşka kendilerini kaptırırlar."




Bu filmden sonra Maria Mena- Homeless şarkısı fazlasıyla bağımlılık yapıyor.


Kız Kardeşimin Hikayesi 


Bu filmi yıllar önce izlemiş olsam da aklıma baya kazınmıştı. Bu listeye eklemesem olmazdı. Ağlamalık bir film isteyen mutlaka izlemeli. 

"Anna hasta değil; ama on üç yaşına dek sayısız ameliyat, nakil ve operasyon geçirdi, iğneler vuruldu. Hepsi ablası Kate'in çocukluğundan beri yakasını bırakmayan lösemiyle mücadele edebilmesi için. Kate ile tam doku uyumu olması için laboratuar ortamında genleri özel olarak seçilen özel üretim bir çocuk olan Anna, ablasına ilik verebilmesi için dünyaya getirilmişti - bu rolünü ve hayatını hiç sorgulamadı..."





The Holiday (Tatil)


Yıllar önce izlemiş olsam da bu filmi Cameron Diaz diyince aklıma ilk gelenlerden. Romantik komedi sevenler için izlenebilecek bir film. 

"Iris Simpkins, Londra’da yaşayan bir gazete köşe yazarıdır. Aynı zamanda meslektaşı Jasper Bloom’a karşılıksız bir aşk beslemektedir. Yılbaşı yaklaşırken Jasper’ın nişanlandığını ve başka bir meslektaşları ile evlenmek üzere olduğunu haber aldığında Iris’in tüm dünyası tepetaklak olur. Diğer yanda Los Angeles’da yaşayan Amanda Woods, kendisine ihanet eden sevgilisinden henüz ayrılmıştır ve onu unutmaya çalışmaktadır. Kader bu iki kadının yollarını kesiştirir. Bir internet sitesi aracılığı ile yaşadıkları evi takas etmeye karar verirler. Amaçları hayatlarında tamamen bir farklılık yaratmaktır. "





Brooklyn


Saoire Ronan'ın bi kaç filmini izleyip çok beğenince hepsini izlemeye karar verdim. Bunu fazlasıyla beğendim. Çok tatlı, masum bir aşk hikayesi. 

"Genç bir İrlandalı kadın olan Eilis Lacey (Saoirse Ronan), ABD'nin sunduğu imkanlara kapılarak annesini de geride bırakmak pahasına ABD'ye, New York'a göç eder. Burada ilk başlarda büyük bir vatan hasreti çekse de burada tanıştığı Tony (Emory Cohen) ile olan aşkı ona her şeyi unutturur. Ancak İrlanda'yı tekrar ziyaret etmesi gerekecektir, burada tanıştığı Jim (Domhnall Gleeson) de onu etkilemeyi başaracaktır. Eilis'in iki ülke, iki çok farklı yaşam tarzı ve iki aşk arasında bir seçim yapması gerekecektir."




The Lovely Bones (Cennetimden Bakarken)


İzlediğim ilk Saoire Ronan filmi. Bunu listeye eklemesem olmazdı. Beni baya bir etkilemişti umarım siz de beğenirsiniz.

''14 yaşında bir cinayete kurban giden Susie Salmon cennete gitmiştir. Bu yeni evinden yaşayanların dünyasını izlemektedir. Ölümünden sonra Susie aşağıda onsuz sürüp giden yaşamı, okul arkadaşlarının kendisinin kayboluşuyla ilgili yorumlarını, ailesinin umutlarını yitirmemeye çalışarak sevgili kızlarının canlı bulunması umuduna sarılmasını izlerken, bir taraftan da sapık katilinin cinayetten kalan izleri ve ipuçlarını yok etmeye çalışmasını takip eder. Cennetteki yaşama alışmaya çalışan ve burada birbirinden ilginç karakterlerle karşılaşan Susie yaşayanların dünyasına ait anılarını unutamaz. Küçük kız giderek iki dünya arasında kalmaya başlar''




How I Live Now (Seninle Yaşıyorum)


Bu filmi baya bi begenip etkisinde kaldim. Konusu digerlerinden bir tık daha farklı olduğu için olabilir. Başroldeki çocuğu beğenmemin de etkisi yok değil. 

"Yakın gelecekte İngiltere'de geçen film, buradaki akrabalarının yanına bir süre yaz tatiline gelen Amerikalı genç kız Daisy'nin öyküsünü anlatıyor. Kendisini bir süre dinlenmeye adayan Daisy, yakışıklı ve çekici Edmund ile yakınlaşır. Fakat aşk dolu sıcak yaz günleri birden televizyondan yükselen savaş haberleri ile allak bullak olacaktır. Avrupa kıtası, yaklaşan 3. Dünya Savaşı'nın nükleer tehdidi ile karışmıştır ve İngiltere bu savaşta baş aktörlerden biri olma yolundadır. Tam en güzel günlerini yaşadığını düşünen Daisy şimdi hayatta kalma mücadelesi verecektir... "






The Host (Göçebe)


Romantik filmlere biraz ara verip fantastik bir filmi de ekleyelim. Kitabını okuyup çok beğendiğim ve sabırsızlıkla filmini beklediğim bir film olmuştu kendisi. Ama nedense daha yeni izleyebildim. Ve çok beğendim.

''Dünyamız görünmeyen bir düşman tarafından istila edilmişti. İnsanların bedenleri, bu istilacılar için sahiplik yaparken bedenler bir değişikliğe uğramamış gibi görünse de, zihinleri ele geçiriliyordu. Neredeyse herkes teslim olmuştu.
 
Geriye kalan vahşi birkaç insandan biri olan Melanie, yakalandığı zaman sonunun geldiğine inanır. Göçebe, Melanie'nin bedenini alan ruh, yetkililer tarafından bir insan bedeninin içinde yaşarken karşılaşabileceği zorluklar hakkında uyarılmıştır: Baskın duygular, hislerin yoğunluğu, çok canlı olabilen anılar Ama Göçebe'nin beklemediği bir zorluk vardır: Bedeninin önceki sakini zihninden vazgeçmeyi reddeder.
 
Göçebe, Melanie'nin düşüncelerinin derinlerine inerek geri kalan insanların nerde olduğunu öğrenmeye çalışır. Ama Melanie'nin zihninde tek görebildiği, sevdiği adamın, hâlâ saklanan bir insan olan Jared'ın hayalidir. Bedeninin arzularına direnemeyen Göçebe, yakalamak zorunda olduğu bu adama karşı özlem duymaya başlar. Dış güçler, Göçebe ve Melanie'yi, aslında istemeseler de, ortak bir hedefte birleştirir ve birlikte sevdikleri adamı bulmak için tehlikeli ve sonu belli olmayan bir macera için yola koyulurlar.. ''



Atonement (Kefaret)


Listede en beğendiğim aşk filmlerinden biri. Konusu diğerlerinden bir tık farklı bu yüzden kendisini bir adım öne çıkartıyor. Sıkılmadan bir çırpıda izlenesi bir film. Mutlaka öneririm.

''1935 yazının en sıcak günlerinden birinde, On üç yaşındaki Briony Tallis, yanlış zamanda yanlış yerde bulunarak görmemesi gereken bir şeyi aklına kazır: Ablası Cecilia ve hizmetçilerinin oğlu Robbie’nin gizli bir şekilde cilveleşmelerine tanık olmuştur. Çocuk aklı ile gördüklerini yanlış yorumlaması yıllarca sürecek büyük bir trajedinin yaşanmasına neden olacaktır. Bir daha hiç düzelmeyecek kadar trajik bir şekilde kaderleri birbirlerine bağlanan bu üç insan da, hak etmedikleri bir kefaretin farklı şekillerde kurbanı olacaklardır. Dört dalda Oscar adayı olan Aşk ve Gurur’un yönetmeni Joe Wright, bir başka kitap uyarlaması olan Kefaret ile yeniden romantizmin ve dramın etrafında dolaşıyor. Başrolde ise yine Aşk ve Gurur’da birlikte çalıştığı gizemli yıldız Keira Knightley var. Çatışkılı ve zorlu kadın karakterleri hakkıyla beyazperde'de canlandıran Knightley, yine büyüleyici bir performans sergiliyor.''





Pride & Prejudice (Aşk ve Gurur )


Romanı fazlasıyla meşhur olan bu filmi de yeni izlemeye fırsat buldum. Kitabını okuyup filmi izlerseniz ayrı bir zevk alırsınız. Başroldeki adam biraz sinirimi bozdu açıkcası ama onun dışında filme söyleyecek lafım yok. 

''Film, Jane Austen’in beş kız kardeş, Jane, Elizabeth, Mary, Kitty ve Lydia Bennet’i anlatan romanından uyarlanmıştır. Hikaye George dönemi İngilteresi’nde geçer. Ailenin yaşamı, genç ve zengin bir adam olan Bay Bingley’in ve onun en yakın arkadaşı Bay Darcy’nin komşu gelişleri ile tepetaklak olur. Kızların anneleri olan Bayan Bennet, onların evlenmelerini istemektedir. Bay Bingley’in iyi bir aday olduğuna kanaat getirir. Bu aday ise Jane’den etkilenecektir. Bu durumu fark eden anneleri, kızını yağmurlu bir günde Bingley’in malikanesine gönderir. Geri dönemeyen Jane, üstüne bir de hastalanır. Bu kez ona yardıma giden Elizabeth de Bay Darcy’nin takibine takılır. Elizabeth bu durumdan hoşlansa da esas Bay Wickham’dan ziyadesi ile etkilenecektir. Lydia işin içine hesapsızca dahil olduğunda cesaret kavramı gözler önüne serilir. Gururun, aşkın önüne geçtiği bir çizgide kız kardeşlerin yaşamları umulmadık bir biçimde karmaşıklacaktır.''




Never Let Me Go (Beni Asla Bırakma)


Hazır Keira Knightley filmlerini sıralamışken en sevdiğim aşk filmlerinden biri olan beni asla bırakmayı eklemesem olmaz. Yıllar önce izlemiş olsam da hala en sevdiklerim arasından çıkmıyor. Beni fazlasıyla etkileyip ağlatmıştı. Mutlaka izleyin derim.

''Çocukluktan beri yakın arkadaş olan Ruth, Tommy ve Kathy başka insanlara organ sağlamak için klonlanmışlardır. Üç arkadaşın çocukluk yılları da yatılı olanbir okulda geçmiştir. Erişkinliğe ulaştıklarında ise ürpertici gerçekle tanışmaları ve kendilerine çizilmiş olan kaderlerine hazırlanmaları gerekmektedir.''





Silver Lining Playbook (Umut Işığım)



Oyuncularından dolayı ilgimi çeken bir film olunca bir şans vermek istedim. Fakat beklediğim kadar iyi bulamadım olay biraz yavaş akıyor ama vakit geçirmek ve romantik komedi bir film izlemek istiyorsanız bir şans verebilirsiniz.

''Eski bir tarih öğretmeni olan Pat Salitano (Bradley Cooper), yaşamında değer verdiği her şeyi bir günde yitirmiş bir adamdır. yaşadığı ciddi bir travma sonrası patlar ve ardından mahkeme kararı ile 8 ay rehabilitasyon merkezinde tedavi görür. Çıktıktan sonra hayatını düzene koymak şartıyla ailesinin evine geri yerleşen Pat'in yegane amacı düzgün bir adam olup, işini geri almak ve karısı Vicky'yi bu sayede geri kazanmaktır. 
Fakat durum Pat için sandığından daha zor olacaktır. Bir yemekte, aile dostu Tiffany ile karşılaşan Pat, genç kadınla eski eşine ulaşmak amacıyla yakınlaşır. Bir 'iyilik' karşılığı Pat'e yardım teklif eden Tiffany, her ikisi içinde umut ışığı olacak yeni bir kapı açacaktır... ''






Ödül alan filmleri de fazlasıyla merak ettim. Bi kaçını izlemeye fırsat buldum. 

Mad Max


Son zamanlarda izlediğim en heyecan verici filmdi. Aksiyon ve bilim-kurgunun harika bir uyumu. İzlerken bir saniye yerimde duramadım fazlasıyla heyecan verici. 

'' Zorlu geçmişi Mad Max’i hayatta kalmak için en iyi yolun yalnız olmak gerektiğine inandırmıştır. Yine de bir şekilde kendini Furiosa adlı liderlerinin peşinde çorak topraklardaki savaş ortamından, sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasında bulur. Yaşadıkları ortamı zalimce yöneten Immortan Joe’dan kaçmaktadırlar ve Joe kendisinden çalınan ve yeri doldurulamayacak derecede önemli kaybının peşindedir. ''





Danish Girl 


Tartışmalara fazlasıyla müsait bir film. Duygu Özaslan favoriler videosunda bahsettiğinde bile baya bir yankı uyandırmıştı. Ben de o videoyu izleyip ardından da bu filmi izleyenlerdenim ve açıkcası beğenenler grubundayım. Sizin de izleyip bir değerlendirmenizi öneririm.





The Revenant (Diriliş)


Sonunda Leonardo Dicaprio Oscar'ı alırsa mutlaka izlemek gerekir o filmi. Film güzel evet ama çok daha başarılı filmleri oldu. Bir de siz izleyip değerlendirin derim ben. Filmi izleyince 'öldürmeyen Allah öldürmüyor' demeden edemedim..

''Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass'ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır... ''






Mr. Nobody 


Biraz farklı bir filmle karşınızdayım. Bunun için ne desem bilemiyorum gerçekten. Fazlasıyla kafa yoruyor. Sürekli hayatımızda oluşan ikilemlerde aslında her iki yolun nasıl sonuçlar doğurabileceğini gösteren bir film, bir süre beni düşünmeye itti. Biraz dağınık olmuş olsa da beğenmeme engel olmadı.

''Başlıkta bahsi geçen Bay Hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adam. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır... Ve pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar....''






Requim for a Dream (Bir Rüya İçin Ağıt)



Jared Leto'dan bahsetmişken efsane filminden de bahsetmesek olmaz. 

''Uyuşturucu bağımlısı bir genç, televizyon bağımlısı annesi ve aralarında günden güne yükselen bir uçurum... Uyuşturucu batağı içerisindeki Harry’nin hayattaki tek amacı daha fazla uyuşturucuyken; umutsuz annesini hayata bağlayan tek şey en sevdiği yarışma programıdır. Bir gün bu yarışmaya katılmaya hak kazandığında tek derdi, ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek olacaktır. Yaşlı ve mutsuz kadın zayıflama hapları kullanmaya başlar...''




The Maze Runner ( Labirent 1,2) 


Açlık oyunları izleyip beğendiyseniz bunu da beğeneceğinizi düşünüyorum. O filmden bir tık daha arka planda kalmış olsa da bu seri de oldukça başarılı. Bilim kurgu, aksiyon biraz da dram içerikli bir seri. Mutlaka izlemenizi öneririm.

''Thomas bir anda uyanır ve yukarı doğru hareket halindeki bir asansörde olduğunu fark eder.  Asansörün kapıları açılır ve karşısında kendi yaşlarında bir grup genci görür. Koloni gibi görünen bu grup onu bir kayranda karşılamıştır. Devasa büyüklükteki duvarlarla çevrelenen bu geniş alanda Thomas ne kendisini, ne ailesini ne de geçmişini hatırlayamaz. Dahası karşısındaki “Kayranlılar” da tıpkı kendisi gibi buraya nasıl ve neden getirildiklerini bilmemektedirler.  Tek bildikleri şey ise her sabah labirente gidilen dev bir kapının açıldığıdır. Güneş batarken ise her akşam kapı kapanır. Üstelik her 30 günde bir asansörle gruba yeni bir genç gelmektedir. Thomas’ın ardındansa beklenmedik bir şekilde, bir hafta sonra asansör labirente Teresa adında bir genç kızı bırakır. Thomas şimdi hem kayran sakinlerinin hem de geçmişte bir yerlerden hatırladığı bu labirentin sırrını çözmeye çalışacaktır…''





Bu filme de imagine dragons - warriors şarkısı çok iyi gider.

Now You See Me (sihirbazlar çetesi)


Finali (sanıyorum ki) 2.si hala sinemalarda olan, yine ingilizceden türkçeye mükemmel(!) bir şekilde çevirilerek geçen Sihirbazlar Çetesiyle yapmak istiyorum. 

Eğlence, aksiyon, komedi her şey bir arada. Hiç sıkılmadan izlenebilecek bir seri. Sanırım 2. filmi 1.den bir tık daha çok beğendim bunu da söylemem gerek.

'''Now You See Me', Atlas isimli son derece karizmatik ve etkileyici bir illüzyonistin liderliğini yaptığı, dünyanın en iyi sihirbazlarından oluşan 'Four Horsemen' ekibinin başından geçenleri konu alıyor. Ekip üstün sihir marifetlerini sadece sahne gösterileri için değil, soygun yaptıkları bankaların sistemlerine erişmek ve izleyicilerini soymak için kullanıyorlar. Bu adamlar izleyicileri önce başka bir kıtadaki bir bankayı soyarak, daha sonra beyaz yakalı bir suçlunun bankadaki milyon dolarlarını izleyicilerin banka hesaplarına aktararak şaşırtıyorlar. Bunun üzerine onları durdurmaya kararlı olan özel FBI ajanı Dylan bu çetenin peşine düşer ...''




Benim listem şimdilik bu şekilde. İçinden izledikleriniz varsa, tavsiyem üzerine izlerseniz veya sizin de bir öneriniz varsa mutlaka yorum yazın, beni mutlu edersiniz...

bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşçakalın...