Herkese merhabalar...
Bugün biraz farklı bir konuyla karşınızdayım. Tatilin deniz kum güneş gibi güzel yanları olsa da bazen evde hiç bir şey yapmadan durduğumuz sıkıcı zamanları da var malesef. Ben de bu sıkıntılarımı filmlere, dizilere sararak geçiriyorum.
Filmleri genellikle oyuncuları sayesinde izliyorum. Bir filmi izleyip oyuncularını beğendiğimde, o oyuncuların oynadığı diğer filmlere bakıyorum hemen ve aralarından seçiyorum. Bu yöntem sayesinde şimdilik güzel filmleri keşfettim.
Hemen filmleri listelemeye geçiyim. Ağırlıklı olarak aşk filmi içeriyor.
Öncelikle romantikli bir müzik ekleyelim buraya:
Now is Good (Aşk Şimdi)
Filmi Ellie Goulding - I Know You Care şarkısı sayesinde buldum.
Lösemi hastası olan Tessa'nın artık tedaviyi reddetmesi sonucu ölmeden önce yapması gerekenleri içeren bir liste hazırlar. Aniden Adam isimli bir çocukla tanışır ve bu şekilde aşk hikayeleri başlar.
Klasik ama aşk filmi sevenler için izlenesi bir film. Ben izlerken sıkılmadım hiç.
İlk Aşkım
Klasik ama çok beğendiğim bir aşk filmi, yüzümde bir tebessümle izledim hep.
"Lise son sınıfa geçen ve üniversiteye hazırlanan 18 yaşındaki Sarah'nın dikkatini Zachary isimli asi bir genç çeker. Zachary 20 yaşında ama hala liseyi bitirmeye çalışan, yakışıklı ama bir o kadar da kural dışı bir gençtir. Başta birbirlerinden pek hoşlanmasalar da aralarında sıradışı bir çekim oluşacak ve birbirlerine tutkuyla aşık olacaklardır. Fakat Sarah'nın üniversite hayalleri ve Zachary'nin inatçı tutumu yüzünden okulla yaşadığı sorunlar birlikteliklerini zedelerken, ayrıca çok farklı ailelerden geliyor olmaları da ilişkilerinde engele yol açar. Ama iki genç yürek hayatlarında derin izler bırakacak tutkulu bir aşka kendilerini kaptırırlar."
Bu filmden sonra Maria Mena- Homeless şarkısı fazlasıyla bağımlılık yapıyor.
Kız Kardeşimin Hikayesi
Bu filmi yıllar önce izlemiş olsam da aklıma baya kazınmıştı. Bu listeye eklemesem olmazdı. Ağlamalık bir film isteyen mutlaka izlemeli.
"Anna hasta değil; ama on üç yaşına dek sayısız ameliyat, nakil ve operasyon geçirdi, iğneler vuruldu. Hepsi ablası Kate'in çocukluğundan beri yakasını bırakmayan lösemiyle mücadele edebilmesi için. Kate ile tam doku uyumu olması için laboratuar ortamında genleri özel olarak seçilen özel üretim bir çocuk olan Anna, ablasına ilik verebilmesi için dünyaya getirilmişti - bu rolünü ve hayatını hiç sorgulamadı..."
The Holiday (Tatil)
Yıllar önce izlemiş olsam da bu filmi Cameron Diaz diyince aklıma ilk gelenlerden. Romantik komedi sevenler için izlenebilecek bir film.
"Iris Simpkins, Londra’da yaşayan bir gazete köşe yazarıdır. Aynı zamanda meslektaşı Jasper Bloom’a karşılıksız bir aşk beslemektedir. Yılbaşı yaklaşırken Jasper’ın nişanlandığını ve başka bir meslektaşları ile evlenmek üzere olduğunu haber aldığında Iris’in tüm dünyası tepetaklak olur. Diğer yanda Los Angeles’da yaşayan Amanda Woods, kendisine ihanet eden sevgilisinden henüz ayrılmıştır ve onu unutmaya çalışmaktadır. Kader bu iki kadının yollarını kesiştirir. Bir internet sitesi aracılığı ile yaşadıkları evi takas etmeye karar verirler. Amaçları hayatlarında tamamen bir farklılık yaratmaktır. "
Brooklyn
Saoire Ronan'ın bi kaç filmini izleyip çok beğenince hepsini izlemeye karar verdim. Bunu fazlasıyla beğendim. Çok tatlı, masum bir aşk hikayesi.
"Genç bir İrlandalı kadın olan Eilis Lacey (Saoirse Ronan), ABD'nin sunduğu imkanlara kapılarak annesini de geride bırakmak pahasına ABD'ye, New York'a göç eder. Burada ilk başlarda büyük bir vatan hasreti çekse de burada tanıştığı Tony (Emory Cohen) ile olan aşkı ona her şeyi unutturur. Ancak İrlanda'yı tekrar ziyaret etmesi gerekecektir, burada tanıştığı Jim (Domhnall Gleeson) de onu etkilemeyi başaracaktır. Eilis'in iki ülke, iki çok farklı yaşam tarzı ve iki aşk arasında bir seçim yapması gerekecektir."
The Lovely Bones (Cennetimden Bakarken)
İzlediğim ilk Saoire Ronan filmi. Bunu listeye eklemesem olmazdı. Beni baya bir etkilemişti umarım siz de beğenirsiniz.
''14 yaşında bir cinayete kurban giden Susie Salmon cennete gitmiştir. Bu yeni evinden yaşayanların dünyasını izlemektedir. Ölümünden sonra Susie aşağıda onsuz sürüp giden yaşamı, okul arkadaşlarının kendisinin kayboluşuyla ilgili yorumlarını, ailesinin umutlarını yitirmemeye çalışarak sevgili kızlarının canlı bulunması umuduna sarılmasını izlerken, bir taraftan da sapık katilinin cinayetten kalan izleri ve ipuçlarını yok etmeye çalışmasını takip eder. Cennetteki yaşama alışmaya çalışan ve burada birbirinden ilginç karakterlerle karşılaşan Susie yaşayanların dünyasına ait anılarını unutamaz. Küçük kız giderek iki dünya arasında kalmaya başlar''
How I Live Now (Seninle Yaşıyorum)
Bu filmi baya bi begenip etkisinde kaldim. Konusu digerlerinden bir tık daha farklı olduğu için olabilir. Başroldeki çocuğu beğenmemin de etkisi yok değil.
"Yakın gelecekte İngiltere'de geçen film, buradaki akrabalarının yanına bir süre yaz tatiline gelen Amerikalı genç kız Daisy'nin öyküsünü anlatıyor. Kendisini bir süre dinlenmeye adayan Daisy, yakışıklı ve çekici Edmund ile yakınlaşır. Fakat aşk dolu sıcak yaz günleri birden televizyondan yükselen savaş haberleri ile allak bullak olacaktır. Avrupa kıtası, yaklaşan 3. Dünya Savaşı'nın nükleer tehdidi ile karışmıştır ve İngiltere bu savaşta baş aktörlerden biri olma yolundadır. Tam en güzel günlerini yaşadığını düşünen Daisy şimdi hayatta kalma mücadelesi verecektir... "
The Host (Göçebe)
Romantik filmlere biraz ara verip fantastik bir filmi de ekleyelim. Kitabını okuyup çok beğendiğim ve sabırsızlıkla filmini beklediğim bir film olmuştu kendisi. Ama nedense daha yeni izleyebildim. Ve çok beğendim.
''Dünyamız görünmeyen bir düşman tarafından istila edilmişti. İnsanların bedenleri, bu istilacılar için sahiplik yaparken bedenler bir değişikliğe uğramamış gibi görünse de, zihinleri ele geçiriliyordu. Neredeyse herkes teslim olmuştu.
Geriye kalan vahşi birkaç insandan biri olan Melanie, yakalandığı zaman sonunun geldiğine inanır. Göçebe, Melanie'nin bedenini alan ruh, yetkililer tarafından bir insan bedeninin içinde yaşarken karşılaşabileceği zorluklar hakkında uyarılmıştır: Baskın duygular, hislerin yoğunluğu, çok canlı olabilen anılar Ama Göçebe'nin beklemediği bir zorluk vardır: Bedeninin önceki sakini zihninden vazgeçmeyi reddeder.
Göçebe, Melanie'nin düşüncelerinin derinlerine inerek geri kalan insanların nerde olduğunu öğrenmeye çalışır. Ama Melanie'nin zihninde tek görebildiği, sevdiği adamın, hâlâ saklanan bir insan olan Jared'ın hayalidir. Bedeninin arzularına direnemeyen Göçebe, yakalamak zorunda olduğu bu adama karşı özlem duymaya başlar. Dış güçler, Göçebe ve Melanie'yi, aslında istemeseler de, ortak bir hedefte birleştirir ve birlikte sevdikleri adamı bulmak için tehlikeli ve sonu belli olmayan bir macera için yola koyulurlar.. ''
Atonement (Kefaret)
Listede en beğendiğim aşk filmlerinden biri. Konusu diğerlerinden bir tık farklı bu yüzden kendisini bir adım öne çıkartıyor. Sıkılmadan bir çırpıda izlenesi bir film. Mutlaka öneririm.
''1935 yazının en sıcak günlerinden birinde, On üç yaşındaki Briony Tallis, yanlış zamanda yanlış yerde bulunarak görmemesi gereken bir şeyi aklına kazır: Ablası Cecilia ve hizmetçilerinin oğlu Robbie’nin gizli bir şekilde cilveleşmelerine tanık olmuştur. Çocuk aklı ile gördüklerini yanlış yorumlaması yıllarca sürecek büyük bir trajedinin yaşanmasına neden olacaktır. Bir daha hiç düzelmeyecek kadar trajik bir şekilde kaderleri birbirlerine bağlanan bu üç insan da, hak etmedikleri bir kefaretin farklı şekillerde kurbanı olacaklardır. Dört dalda Oscar adayı olan Aşk ve Gurur’un yönetmeni Joe Wright, bir başka kitap uyarlaması olan Kefaret ile yeniden romantizmin ve dramın etrafında dolaşıyor. Başrolde ise yine Aşk ve Gurur’da birlikte çalıştığı gizemli yıldız Keira Knightley var. Çatışkılı ve zorlu kadın karakterleri hakkıyla beyazperde'de canlandıran Knightley, yine büyüleyici bir performans sergiliyor.''
Pride & Prejudice (Aşk ve Gurur )
Romanı fazlasıyla meşhur olan bu filmi de yeni izlemeye fırsat buldum. Kitabını okuyup filmi izlerseniz ayrı bir zevk alırsınız. Başroldeki adam biraz sinirimi bozdu açıkcası ama onun dışında filme söyleyecek lafım yok.
''Film, Jane Austen’in beş kız kardeş, Jane, Elizabeth, Mary, Kitty ve Lydia Bennet’i anlatan romanından uyarlanmıştır. Hikaye George dönemi İngilteresi’nde geçer. Ailenin yaşamı, genç ve zengin bir adam olan Bay Bingley’in ve onun en yakın arkadaşı Bay Darcy’nin komşu gelişleri ile tepetaklak olur. Kızların anneleri olan Bayan Bennet, onların evlenmelerini istemektedir. Bay Bingley’in iyi bir aday olduğuna kanaat getirir. Bu aday ise Jane’den etkilenecektir. Bu durumu fark eden anneleri, kızını yağmurlu bir günde Bingley’in malikanesine gönderir. Geri dönemeyen Jane, üstüne bir de hastalanır. Bu kez ona yardıma giden Elizabeth de Bay Darcy’nin takibine takılır. Elizabeth bu durumdan hoşlansa da esas Bay Wickham’dan ziyadesi ile etkilenecektir. Lydia işin içine hesapsızca dahil olduğunda cesaret kavramı gözler önüne serilir. Gururun, aşkın önüne geçtiği bir çizgide kız kardeşlerin yaşamları umulmadık bir biçimde karmaşıklacaktır.''
Never Let Me Go (Beni Asla Bırakma)
Hazır Keira Knightley filmlerini sıralamışken en sevdiğim aşk filmlerinden biri olan beni asla bırakmayı eklemesem olmaz. Yıllar önce izlemiş olsam da hala en sevdiklerim arasından çıkmıyor. Beni fazlasıyla etkileyip ağlatmıştı. Mutlaka izleyin derim.
''Çocukluktan beri yakın arkadaş olan Ruth, Tommy ve Kathy başka insanlara organ sağlamak için klonlanmışlardır. Üç arkadaşın çocukluk yılları da yatılı olanbir okulda geçmiştir. Erişkinliğe ulaştıklarında ise ürpertici gerçekle tanışmaları ve kendilerine çizilmiş olan kaderlerine hazırlanmaları gerekmektedir.''
Silver Lining Playbook (Umut Işığım)
Oyuncularından dolayı ilgimi çeken bir film olunca bir şans vermek istedim. Fakat beklediğim kadar iyi bulamadım olay biraz yavaş akıyor ama vakit geçirmek ve romantik komedi bir film izlemek istiyorsanız bir şans verebilirsiniz.
''Eski bir tarih öğretmeni olan Pat Salitano (Bradley Cooper), yaşamında değer verdiği her şeyi bir günde yitirmiş bir adamdır. yaşadığı ciddi bir travma sonrası patlar ve ardından mahkeme kararı ile 8 ay rehabilitasyon merkezinde tedavi görür. Çıktıktan sonra hayatını düzene koymak şartıyla ailesinin evine geri yerleşen Pat'in yegane amacı düzgün bir adam olup, işini geri almak ve karısı Vicky'yi bu sayede geri kazanmaktır.
Fakat durum Pat için sandığından daha zor olacaktır. Bir yemekte, aile dostu Tiffany ile karşılaşan Pat, genç kadınla eski eşine ulaşmak amacıyla yakınlaşır. Bir 'iyilik' karşılığı Pat'e yardım teklif eden Tiffany, her ikisi içinde umut ışığı olacak yeni bir kapı açacaktır... ''
Ödül alan filmleri de fazlasıyla merak ettim. Bi kaçını izlemeye fırsat buldum.
Mad Max
Son zamanlarda izlediğim en heyecan verici filmdi. Aksiyon ve bilim-kurgunun harika bir uyumu. İzlerken bir saniye yerimde duramadım fazlasıyla heyecan verici.
'' Zorlu geçmişi Mad Max’i hayatta kalmak için en iyi yolun yalnız olmak gerektiğine inandırmıştır. Yine de bir şekilde kendini Furiosa adlı liderlerinin peşinde çorak topraklardaki savaş ortamından, sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasında bulur. Yaşadıkları ortamı zalimce yöneten Immortan Joe’dan kaçmaktadırlar ve Joe kendisinden çalınan ve yeri doldurulamayacak derecede önemli kaybının peşindedir. ''
Danish Girl
Tartışmalara fazlasıyla müsait bir film. Duygu Özaslan favoriler videosunda bahsettiğinde bile baya bir yankı uyandırmıştı. Ben de o videoyu izleyip ardından da bu filmi izleyenlerdenim ve açıkcası beğenenler grubundayım. Sizin de izleyip bir değerlendirmenizi öneririm.
The Revenant (Diriliş)
Sonunda Leonardo Dicaprio Oscar'ı alırsa mutlaka izlemek gerekir o filmi. Film güzel evet ama çok daha başarılı filmleri oldu. Bir de siz izleyip değerlendirin derim ben. Filmi izleyince 'öldürmeyen Allah öldürmüyor' demeden edemedim..
''Hugh Glass kürkleri için hayvanları avlayan bir kuruluş için çalışan deneyimli bir tuzakçıdır. Fakat avlandıkları bölgelerde kendilerinden başka hem yerli Kızılderililer hem de Fransız birlikleri kol gezmektedir. Bir av ertesinde bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralanan Glass'ı, yavaşlamamak adına ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir. Zira yaşama tutunması için oldukça geçerli bir sebebi vardır... ''
Mr. Nobody
Biraz farklı bir filmle karşınızdayım. Bunun için ne desem bilemiyorum gerçekten. Fazlasıyla kafa yoruyor. Sürekli hayatımızda oluşan ikilemlerde aslında her iki yolun nasıl sonuçlar doğurabileceğini gösteren bir film, bir süre beni düşünmeye itti. Biraz dağınık olmuş olsa da beğenmeme engel olmadı.
''Başlıkta bahsi geçen Bay Hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo adlı bir adam. Ölüm döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda olasılığı doğuracaktır... Ve pek çok gezegen, iki ölüm ve sevilecek kadınlar....''
Requim for a Dream (Bir Rüya İçin Ağıt)
Jared Leto'dan bahsetmişken efsane filminden de bahsetmesek olmaz.
''Uyuşturucu bağımlısı bir genç, televizyon bağımlısı annesi ve aralarında günden güne yükselen bir uçurum... Uyuşturucu batağı içerisindeki Harry’nin hayattaki tek amacı daha fazla uyuşturucuyken; umutsuz annesini hayata bağlayan tek şey en sevdiği yarışma programıdır. Bir gün bu yarışmaya katılmaya hak kazandığında tek derdi, ödül olan kırmızı elbiseye girebilmek olacaktır. Yaşlı ve mutsuz kadın zayıflama hapları kullanmaya başlar...''
The Maze Runner ( Labirent 1,2)
Açlık oyunları izleyip beğendiyseniz bunu da beğeneceğinizi düşünüyorum. O filmden bir tık daha arka planda kalmış olsa da bu seri de oldukça başarılı. Bilim kurgu, aksiyon biraz da dram içerikli bir seri. Mutlaka izlemenizi öneririm.
''Thomas bir anda uyanır ve yukarı doğru hareket halindeki bir asansörde olduğunu fark eder. Asansörün kapıları açılır ve karşısında kendi yaşlarında bir grup genci görür. Koloni gibi görünen bu grup onu bir kayranda karşılamıştır. Devasa büyüklükteki duvarlarla çevrelenen bu geniş alanda Thomas ne kendisini, ne ailesini ne de geçmişini hatırlayamaz. Dahası karşısındaki “Kayranlılar” da tıpkı kendisi gibi buraya nasıl ve neden getirildiklerini bilmemektedirler. Tek bildikleri şey ise her sabah labirente gidilen dev bir kapının açıldığıdır. Güneş batarken ise her akşam kapı kapanır. Üstelik her 30 günde bir asansörle gruba yeni bir genç gelmektedir. Thomas’ın ardındansa beklenmedik bir şekilde, bir hafta sonra asansör labirente Teresa adında bir genç kızı bırakır. Thomas şimdi hem kayran sakinlerinin hem de geçmişte bir yerlerden hatırladığı bu labirentin sırrını çözmeye çalışacaktır…''
Bu filme de imagine dragons - warriors şarkısı çok iyi gider.
Now You See Me (sihirbazlar çetesi)
Finali (sanıyorum ki) 2.si hala sinemalarda olan, yine ingilizceden türkçeye mükemmel(!) bir şekilde çevirilerek geçen Sihirbazlar Çetesiyle yapmak istiyorum.
Eğlence, aksiyon, komedi her şey bir arada. Hiç sıkılmadan izlenebilecek bir seri. Sanırım 2. filmi 1.den bir tık daha çok beğendim bunu da söylemem gerek.
'''Now You See Me', Atlas isimli son derece karizmatik ve etkileyici bir illüzyonistin liderliğini yaptığı, dünyanın en iyi sihirbazlarından oluşan 'Four Horsemen' ekibinin başından geçenleri konu alıyor. Ekip üstün sihir marifetlerini sadece sahne gösterileri için değil, soygun yaptıkları bankaların sistemlerine erişmek ve izleyicilerini soymak için kullanıyorlar. Bu adamlar izleyicileri önce başka bir kıtadaki bir bankayı soyarak, daha sonra beyaz yakalı bir suçlunun bankadaki milyon dolarlarını izleyicilerin banka hesaplarına aktararak şaşırtıyorlar. Bunun üzerine onları durdurmaya kararlı olan özel FBI ajanı Dylan bu çetenin peşine düşer ...''
Benim listem şimdilik bu şekilde. İçinden izledikleriniz varsa, tavsiyem üzerine izlerseniz veya sizin de bir öneriniz varsa mutlaka yorum yazın, beni mutlu edersiniz...
bir sonraki yazıda görüşmek üzere hoşçakalın...
çok güzel öneriler bunlar ben bu sayfayı kaydedim lazım olucak :) teşekkürler
YanıtlaSilBen tesekkur ederim cok sevindim ☺️
YanıtlaSil